Hayalin gerçekleşmesi olasılığını akla getiren her şey ruhumuzca seve seve kabul edilir. Sihir, bazen Asterix’in sihirli iksiri, bazen bir ilaç, bazen bir muska, bazen de bir bakışla sökün eder. Harry Potter da, hayatımızın esas parçalarından olan sihiri ait olduğu yere, tam göbeğine indirdi. Özellikle cinli perili masalları dinlemeksizin, folklorik sihirden uzak büyüyen biz kentli çocuklar, bu temel ihtiyacımızı giderdiği için Harry’yi bağrımıza bastık. |
Harry Potter'ı, son yılların Mary Poppins'i (1960’lı yıllardaki Gökten İnen Melek filmi ve romanının sihir sahibi hanımı) olarak tanımlayanlar var. Bazı her daim geçerli klişelerin (öksüz çocuk, özel yeteneklerle donatılma, gıcık teyze-enişte, kötüler ve iyiler vs. vs.) sürükleyici bir anlatımla süslenmesi Harry Potter'ı doğurmuş gibi... Bildik bir hikaye elbette; hangi hikaye bildik ve klişe değil ki? Ama, bildik hikayeyi ilk kez duyuyormuşcasına anlatan biri olunca, neden dinlemeyelim.
Daha altı aylıkken hayal kurabilme kapasitesinin beyindeki sinirsel altyapısı gelişmekte... Dil gelişimi ancak, hayal edebilme için gerekli nöronal altyapı var ise, onu takiben ortaya çıkar. Hayal gücü zayıf biriyseniz, meramınızı anlatabilme yeteneğiniz de o kadarla kalabilir. Klişeler imdada yetişir o zaman; başkalarının hayalleri. Onları kendi hayalinizmiş gibi “cut-and-paste” yaparsınız.Klişeleri ve hayalleri azımsayan yanılır. Hayallerimiz olmasa ne yapardık? Nasıl yaşardık? Hayata nasıl katlanabilirdik? Kafamızın içinde iç içe birçok pencere açabilmek, düşünme kapasitemizi ayakta tutabilmek için hayale ihtiyaç var.
Hayallerimizi kamçılayan oyunlar, masallar, kahramanlar, içinde sıkışıp kaldığımız dünyanın dışına “kaçamak” yapabilmemiz için bizi kolluyorlar. Harry Potter, bu işi o kadar iyi yapıyor ki, gece uyumadan önce Harry’nin maceralarını okuyanların uykularında rüya görmelerine gerek kalmıyor!